izleniyoruz

Thursday, April 1, 2010

Umut'un Rüya'sı ne zaman uyudu, ne zaman uyandı?

Ölüm bilinmezliği, bir bilenin anlatmazlığı ile edebiyatın her dem en ilgi çeken konularından olmuştur. Ölüm miti, gerek dinî kaynaklarla gerek folklorik söylentilerle beslenir durur. Edebiyat zaman zaman dinî kaynakların zaman zamansa folklorun ürettiklerini yeniden biçimlendirmek suretiyle kendine malzeme yapar. Bunun yakın bir örneği Umut Karacaoğlu'nun Mavi Elbiseli Adam nam öyküsüdür. Öykü, 10 bâbtan oluşuyor. Öykünün kahramanı Rüya adında, adı gibi kendi de bir rüyada olan genç bir kızdır.

Öyküyü özetlemek gerekirse, Rüya o sabah erken saatte bir kabus ile uyanır. Gördüğü kabusta mavi elbiseli bir adam ve kaynayan toprak vardır. Az sonra bir süredir hasta olan dedesinin ölüm haberini veren bir telefon gelir. Rüya'nın gününün geri kalanını bu ölüm haberi şekillendirir. Tek başına sokaklarda dolaşır, cennet ve cehennemi düşünür, dedesinin cenazesine gider, ardından aslında asıl ölenin dedesi değil, kendisi olduğunu anlar.

Öykü, ölümle ilgili dinî ve folklorik anlatılara dayanır ve bunun edebî bir anlatımını sunar. Dinî ve folklorik anlatıma göre ölü, öldüğü sırada aslında ölü olduğunun farkında değildir. Gün boyu kendi cenazesini bir tanık gibi izler, ama bunun kendi cenazesi olduğunun farkında olmaz. Bedeninin evinden alınışını, yıkanışını, kendi için üzülen insanları seyreder, ama bütün bunlara bir anlam veremez. Dinî anlatılarda 'bedenini yıkayanı görür' ifadesine özel bir önem verildiğini söylemek, öykünün gidişatında bir düğümün çözülüşüne katkıda bulunacaktır. Anlatılara göre ölü, toprağa koyulur, üzerine tahtalar dizilir, üstü yeniden toprakla kapatılır. İmam da başından ayrıldıktan sonra ölünün ruhu yeniden bedenine girer ve kabrinde doğrulmaya çalışır. İşte o anda kafası hemen başının üstündeki tahtaya çarpar ve ölü o anda öldüğünü idrak eder.

Öykü, ölü olduğunun okuyucu tarafından anlaşılmaması üzerine kuruludur. Yine de Karacaoğlu, birçok ipucu ile okuyucusuna aslında Rüya'nın o anda yaşamadığını sezdirmek istemektedir. Örneğin ilk ipucu birinci bâbdaki 'gidemeyeceği bir ölü evine davet ediliyordu' cümlesinde gizlidir. Ölen kişi, Rüya'nın dedesi olduğuna göre, Rüya'nın bu eve 'gidememesi' diye bir durum söz konusu değildir. Olsa olsa 'gitmeyeceği' bir ölü evi olabilir bu. Oysa bu imkânsızlık belirten fill kullanımı okura bir engeli hatırlatmak ister gibidir. İkinci bâbdaki ipuçları şu sözlerle verilir: 'Hayalle hakikati, rüyayla gerçeği ayırabilecek durumda değildi. Koskoca bir dünyanın altında kalmıştı. Sabah ezanı bitene dek açmayacaktı gözlerini... ve sonra; bir cenazeye uyanacaktı.' Hayalle hakikati ayıramayacak bir durumda, aslında araftadır Rüya.

Üçüncü bâbda sahilde görürüz Rüya'yı. Kimse yoktur sahilde garip bir biçimde. Rüya yapayalnızdır. 'Her şeyden uzak ve yalnız hissediyordu kendini. Bu sis, sanki her şeyle arasına bir mesafe koymuştu, herkes uzaktı ona, bastığı kaldırımlar ve cenazenin avlusunun önünde gördüğü tanıdık yüzler olmasa, Rüya, sokağın sonuna gelmeden, tüm dünya’nın onu terk ettiğini düşünecekti.'

Dahası sonra göreceğiz ki birilerinin olması da Rüya'yı gördükleri anlamına gelmemektedir. Yedinci bâbda kuzeniyle yaşadığı sahne de bunu gösterir:

'Rüya ona doğru biraz daha yaklaştı. Belki onunla konuşabilir, biraz olsun rahatlardı. Tam bunları düşünürken çocuk çekildi tabutun başından ve kalabalığa doğru ilerledi. Birisi sırtına vurdu geçerken, “aferin oğlum.” Çocuk sıkıntıyla yüzünü buruşturdu, ağlayacaktı.. Rüya, tekrar ona doğru ilerleyecekken, o, cami tuvaletine doğru hızlıca ilerledi ve gözden kayboldu.'

Aynı bâbda eline bir lira sıkıştırdığını sandığı dilenci de görmez onu. Annesi ve kardeşi de yoktur ortalıkta. Gasilhane'ye girdiğinde ne amcası ne babası onun orada oluşuna bir tepki gösterir. Yine babası mezarın başında Rüya'nın dedesi için yazdığı şiiri okurken 'Ufacık bir süre Rüya’ya doğru bak[ar]' ama hiçbir tepki vermeden okumaya devam eder. Kısacası Rüya, yoktur. Bunun dışında bir önemli ip ucu verir Karacaoğlu. Birini öykünün sonunda dikkatsiz okuyucuları için kendi ifşa eder. Cenaze namazı sırasında edilen dua da mevta kadın olduğu için 'mû'mi“Ellahummeğfir lihâzihil meyyit” denir.

Mavi Elbiseli Adam, temel olarak Rüya'nın öldüğü andan öldüğünü idrak ettiği ana kadar geçen süre zarfında yaşadıklarını anlatmaktadır. Muhtelemen Rüya, o sabah, ezandan önce dedesi için yazdığı şiiri okuyup kendini yalnız yaşadığı evinin balkonundan atmıştır. Çok sevdiği, çocukluğunun önemli bir figürü olduğu belli olan hasta dedesini bir hafta önce ziyaret etmiştir. Kuvvetle muhtemeldir ki bu bir hafta içerisinde bir günde dede ölmüştür. Rüya'nın zert zemine çarpmasının ardından bedenini terk eden ruhunun gün içinde yaşayacaklarında birkaç gün önce katıldığı bu cenazenin izleri görülmektedir. Rüya'nın ruhu, ölüm sonrasında ruhun durumu ile ilgili anlatılara uygun olarak kendi ölümünün farkında değildir. Katıldığı cenazeyi dedesinin cenazesi gibi kurgulaması bu yüzdendir. Rüya'ya bu tek günlük süre zarfında tanıyan tek kişi gassaldır. Ölüm sonrası ile ilgili anlatılarda 'sizi yıkayanı görürsünüz' sözü önem arz etmektedir. Öyküde de bir tek gassalın Rüya'yı görmesi bir karşılıklılık olması açısından anlamlıdır. Rüya, onu görür, o Rüya'yı görür. Rüya'nın uyanışı da ölüm sonrası ile ilgili anlatılara uygun olarak bedeninin toprağa girişi ile başlar. Bu kısmını görmeyiz ama muhtemelen Rüya'nın artık mezara girdiği, üstünün örtüldüğü ve yakınların mezarın başından ayrıldığı o anda Rüya'nın ruhu evine, aslında bedenine döner ve Rüya ayağa kalkmak ister. Bu anda kafasını vurduğu tahta öldüğünü idrak etmesini sağlar: 'Her şeyi öylesine bir çırpıda anladı ki, delirecek gibi oldu. Beş kat aşağıda, bedeni, çimlerin üzerinde yatıyordu.'

7 comments:

  1. ellerine sağlık, sanırım bu çözümleme işinin en güzel yanı, anlatıcının anlatmadıklarını anlatabiliyor olmasında. öyküyü yazarken, işte yukarıda bahsettiğin gibi kimi detayları vermek, can sıkıcı oluyor; öykünün ritmini bozuyor. oysa bu çözüm metninde tam tersi geçerli. öykünün kaputunu açıp, mekanizmanın nasıl işlediğine bakıyorsun ya, başka hiçbir şey olmasa bile bu benim için yazılanı daha değerli kılıyor. teşekkür ederim.

    ReplyDelete
  2. Böyle çözümleneceğini bilsem elli tane öykü yazarım. Şaka la yazamam galiba. Ama süperkulade olmuş bu. Öykü de süper olduğu için tabi, hak yemeyelim. Bu vesileyle Umut beyfendiye de tebriklerimizi iletelim.

    ReplyDelete
  3. teşekkür ederim enteldantel. aynı söylediğin gibi, insan keşke her gün yeni bir öykü yazabilsem diyor, böyle çözümleme okuyunca.

    ReplyDelete
  4. siz şimdi böyle bol keseden veriyorsunuz iltifatları da bilmiyorsunuz ki ben cidden utangaç bir bünyeyim. kızarıyorum ekran başında. entel seninkilere de el atarım bir ara. umut bizim bir sipariş vardı ne oldu o? =)

    ReplyDelete
  5. yani, şimdi nasıl desem.. urban5 bir yandan guguq bir yandan.. dardayım, ama kısmet.

    ReplyDelete
  6. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
  7. oldum olasi, omrum cenazelerde gectiginden dolayi; olum temali hikayeler beni etkiler. harika cozumleme.

    ReplyDelete

Söyle, içinde kalmasın.