izleniyoruz

Friday, November 20, 2009

Olmasaydım şaşardım!

Evet, olmasaydım şaşardım ki sağolsun bünyem beni şaşırtmadı. Evet efendim günümüzün modası domuz gribinden ben de kendime düşen payı aldım. Bir süredir son derece yoğun bir tempoyla çalışıyorum. Çeviri bittikten sonra projelerle ilgili işler çıkıyor. Kendimi ordan oraya savrulurken buluyorum. Bulgaristan, Kayseri, Kocaeli, Makedonya... Makedonya bütün bu işlerin neredeyse son ayağıydı. Kitabın editi bitmişti. Bildiri hazırlanmıştı. Makedonya'ya gidilip sunulmuştu bile. Havaalanında yapılacak son işlere göz atıyordum. Bir tanıtım yazısı ve edit edilecek iki yazı kalmıştı geriye. Bugün için yapar bitiririm diye hesaplıyordum. Gel gör ki bütün planlar suya düştü.

Dün gece gelip güzel bir duş aldım. Amacım ayaklarımı uzatıp biraz keyif çatmaktı. Saat 2de başlayan yolculuk maceramız 9.30da ancak bitmişti. Yeniden evde olmanın huzuru içindeydim, ama bütün bu rehavetin içinde yaklaşmakta olan felaketi göremedim elbette. Duşun ardından metabolizmam birdenbire çöküverdi. Önce ateşim yükseldi, öksürük krizlerine tutuldum, kustum, kemiklerim ağrımaya başladı. Sonra biraz rahatlar gibi oldum. Lakin gel gör ki gece uyumak mümkün olmadı. Yattıktan bir iki saat sonra uyandım. Uyumak mümkün değildi. Her tarafım ağrıyordu. Yatak dar oldu bana. Kalkıp odaya geçmekten başka seçeneğim kalmadı. Sabaha kadar yarı uykulu, yarı uyanık, bir üşüyüp bir yanarak bir sağa bir sola döndüm durdum. Son dönemlerde geçerdiğim en kötü gecelerden biriydi. Rüyalar ve halüsinasyonlar birbirine girdi. Sabah ilk iş doktora gittim. Yapılan testleri görünce doktor 'domuz gribi değilsiniz, ama kan testi sonuçlarınız çok benziyor' dedi. Dayadı ilaçları. Bol sıvı, bol vitamin, bol dinlenme, dedi, başka da bir şey demedi.

Sabahtan beri yatıyorum. Kah ateşleniyor kah terliyorum. Dün geceyle kıyas kabul edilmez derecede iyiyim elbette. İlaçlar işe yaradı. Gel gör ki düşünmeden edemiyorum. Böyle bulduğum her mikrobu kapmak zorunda mıyım ben? Her sene mutlaka bir defa yorgan döşek yatarım böyle. Üstelik işlerimin tam da sonuna gelmişken ya da çıkıp gidilecek bir yerler varken olur bu. Misal kardeşim bugün asistanlığa kabul edildi, akşamında gidip sudem'de bir şeyler içecektik. Ne var ki bırak dışarı çıkmayı, kardeş korkudan yanıma bile gelemiyor. Böyle de talihsizim işte.

"Talihsiz Serüvenler Dizisi" gibi bir hayatımız var bizim. Çok uygun bir filmdir bizim hayatı anlatmak için. Zaten bir o uygundur bir de Yeşilçam'ın o ağlak filmleri. Bazen birileriyle oturup denk geldiğimizde insanlar 'Yok artık, bu kadar da olmaz' der, filmin gerçekliğini eleştirir. Böyle anlarda 'Olmuşu var canım, buradan almaz mısın?' dememek için zor tutarım kendimi. İşin tuhafı bütün felaketlerine rağmen bir taraftan da fena halde yolunda giden bir hayat bizimkisi. Bir yönünü anlatıyorsun tam bir yürek paralayıcı hikâye, diğer yönünü anlatıyorsun tam bir başarı öyküsü. Bu ikisi nasıl oluyor da yan yana geliyor ben de anlamıyorum. Ama bir biçimde geliyor işte. Zaten Balık burcuyum, ömrüm ruhsal anlamda iki uçta gidip gelmekte geçiyor, hayatımın da bundan bu derece etkilenmesi tuhaf şey doğrusu.

Vehasılı kelam, gerçekten olmasaydım şaşardım ey okuyucu!

No comments:

Post a Comment

Söyle, içinde kalmasın.