izleniyoruz

Thursday, October 14, 2010

Uçarayak

Başımı dayamış dışarıda yağan yağmuru seyrederken sızmadan önce aklımdan geçen son şey "Nasıl oluyor da ben bugün oraya gitmek zorunda olduğumu biliyorum?" gibi bir cümleydi. Sanırım bilinçsizliğe doğru kaydığım saniyelerde son bilinç kırıntılarım arasından varlığımı ve bilinçli olma hâlini sorguluyordum. Gerçekten çok şaşırmıştım o sorunun cevabını düşünürken, nasıl oluyordu cidden? Nasıl oluyordu da ne zaman nerede olacağımı bu kadar net bir biçimde sorgusuz sualsiz bilebiliyordum. İnsan, ne tuhaf.

Bu noktaya gelmemin hemen öncesinde havaalanının banklarında oturmuş beklerken yazdığım e-postaya yolculuk ruh hâlinin karamsarlığının bulaştığını fark ettim geriye dönüp baktığımda:

"Ne bileyim Selinovski... Hayat benim için çok farklı planlar yapıyor sanki. Sana bu satırları Esenboğa havaalanından yazıyorum. Dışarıda yağmur fırtına gırla gidiyor. Gitmekte olduğum istikamette durum nedir hiçbir bilgim yok. Bu arada henüz sunuşa dair bir şey hazırlamadığımı bilmek sanırım senin de içini rahatlatacaktır. Ne de olsa profesyonel bir procrastinator olma yolunda hızla ilerlerken erken hazırlanmış bir sunum ile kariyerime darbe indirmek istemem. Otelde internetin paralı olmamasını umuyorum. Çok mu şey umuyorum bilmiyorum ama umarım en azından ttnet wifi vardır. 600 dakika bedavam varmış. Bilirsin bedava olan her şeye sonsuz bir sevgi besliyorum.

Bu arada boğazımda bazı bakteriler yuvalanmış. Doktor bundan sonra yere düşen pis şeyleri ağzıma sokmamamı söyledi. Bir şey demedim. Ağzıma soktuklarımın daha önce yere düştüklerini hiç sanmıyordum. Ama bu bilgiyi doktorla paylaşmadım. Bir de uyardı 'Antibiyotik kullanımı sırasında doğum kontrol haplarının etkisi azalır, dikkat et kazaya kurban gitme'. Ne kadar düşünceli! Canım benim! ^.^ Onu kaza kurşununa kurban etme isteğim elbette yersizdi. Adam haklıydı!

Can sıkıntısı tuhaf şey Selinovski. Misal sende dört şişli çorap örmek olarak tezahür ederken bende tezahür edebilecek bir alan bile bulamaması can sıkıntısının bile benden sıkıldığı gibi korkunç bir hisse kapılmama neden oluyor. Şu anda yan tarafta oturan Hollandalı olduğundan şüphelendiğim sarışın hatunu kesip nasıl bu kadar güzel bir kafatasına sahip olduğunu merak etmeden edemiyorum. Bu merak beni o kafatasının mükemmel biçimini bozmaya sevk etse de elbette iç güdülerime yenik düşmüyorum. Niye düşeyim? İçgüdülerine yenik düşecek kadar zayıf mıyım ben? Değilim elbette. Hatta son baktığımda 2 kilo daha ağırdım. Kimse zayıf olduğumu iddia edemez.

Az önce xoxox'lerden yapılmış bir dünya haritası gördüm. Her şey birden aydınlandı. Aslında  bu kadar basit her şey. Alalım elimize bir harita ve xoxoxo oynayalım. Gerçi o oyunun Türkçesi SOS'dur ama olsun bu kadar gavurlaşabilirim bence.

Dediğim gibi Selinovski... Can sıkıntısı tuhaf şey."

2 comments:

  1. Ben de o yüzden yorum bırakma ihtiyacı hissetmiştim zaten. Ama gene de hiç hoşuna gitmiyor insanın, "içinde kalmasın"lı bir cümle ile karşılaşmak :)

    Can sıkıntısına övgü diyesim geldi bu yazınıza.
    Kesinlikle güzel olmuş. Hakket güzel. Can sıkıntısı ve eskilerin halat-i ruhuye dedikleri zaman dilimini güzelll anlatmışsın.

    Kendini tutamamak, galiba en çok haksızlık ve güzellik karşısında anlamlıdır, diye düşünen hayatVEtavla

    ReplyDelete
  2. Fi tarihinde bıraktığın yorumu elbette o tarihte de görmüşümdür ya gecenin şu saatinde sanki ilk kez görüyormuş gibi tepki veriyor beynim. Can sıkıntısı övülesi bir şey bence. Canı sıkılmayanlara çok şaşırıyorum ben ve güzel gördüğüm her şeye bir reaksiyon gösterme eğilimindeyim. Aslında hepsi güzelliği takdir etme amaçlı ama bazen şiddet içgüdüme engel olamıyorum.

    ReplyDelete

Söyle, içinde kalmasın.