izleniyoruz

Friday, March 4, 2011

Nâme

Sevgili dostum,

Bir süredir pek bir değişiklik yok buralarda. Baharın gelişinden söz edenler var, hatta bugün ben de bazı emarelerini görür gibi oldum. Lakin güvenmemek lazım. Malum aylardan Mart. Son derece kararsız bir ay. Sabah yaza uyanıp ertesi gün kışın ortasında buluverirsin kendini. Mart ayında doğanların dengesizliği de bu ayın doğasından mı kaynaklanır bilmem ama var bir örtüşme.


Doğrusu ya, ben Mart'a nasıl geldik onu da anlamadım. Geçen Şubat'ta uyandıktan sonra şu ana dek yaşadıklarıma akıl sır erdiremiyorum cidden. Şimdi sana yaşlanınca zamanın daha hızlı geçtiğinden bahsetmeyeceğim ama zaman konusunda gerçekten bir ibnelik söz konusu. Kafasına göre akıp kafasına göre durması insanları çok zor durumda bırakıyor bence. 


Misal ben... Zamanın akışına uymayı, en azından benim için belli bir ritimde akmasını sağlamayı başarabilseydim, bir şeyler daha farklı olabilirdi sanki. Ne farklı olurdu desen verecek cevabım yok gerçi ama bu hissiyattan da bir türlü kurtulamıyorum. Daha doğrusu  18 yıl önce hayal ettiklerimin bugün elimin altında olmasına anlam veremiyorum 
sık sık. Belki de en anlam veremediğim 18 yıl önce gerçekleştiğinde çok mutlu olacağına canı gönülden inandığım durumun içinde kendimi bulduğumda bir yandan ölesiye mutlu diğer taraftan kendini öldüresiye bezgin ve bitkin hissetmem.  Sebebi nedir dersin?

"Aç gözlü kapitalist ve konformist bir it olman!" 


dediğini duyar gibiyim. Haksız sayılmazsın. Fakat teşhisi koymak tedavi yolunda bir adımmış gibi görünse de benim için bir boka yaradığı yok. Dolayısıyla senden daha işe yarar, daha doğrusu tatbik edilebilir çözüm önerileri bekliyorum.


Şimdi bir arkadaştan telefon geldi. İlla sıcak şarap içelim, diyor. Yok, dedim, savuşturmaya çalıştım ama yemedi. Mecbur çıkıyorum. Sana artık "hayır" diyebildiğimi, meğer başından beri diyebildiğimi, ama karşı tarafın bunu anlamadığını söylemiş miydim? Hah, bu iyi bir örnek işte. Bence insanlara, genç dimağlara önce bu öğretilmeli: "Hayır", net bir cevaptır. Lütfen ısrar etmeyiniz. 


Şimdilik bu kadar, gene yazarım. 


Baki selam...


sütlü

No comments:

Post a Comment

Söyle, içinde kalmasın.