
toplayıp bilgisayarın başına oturdum, cümleler klavyeden Türkçe dökülmeye başladı bilmiyorum. Aslında bilmiyorum demek kendime haksızlık. Biliyorum elbette. Son beş yıldır olduğu hâlden başka bir hâle dönüşmemle ilgili bütün bunlar.
Mükemmele ulaşamayacağın gerçeğiyle işe başlamak hiç fena olmuyor. Ne yaparsan yap mükemmele ulaşamıyorsun. O zaman mükemmel için çabalamayı bırakman gerektiğini, başkasından mükemmel olmasını beklemezken kendinden mükemmeli hiç beklememen gerektiğini anlıyorsun. Eh mükemmel olmasa da bir şeyler yapmak, sonuç olarak bir şeyler yapmak, yol almak anlamına geliyor.
Sonra ya hep ya hiççilikten uzak durmak gerekiyor. Ya bir oturuşta 300 küsür sayfanın tamamını çeviririm ya da hiç çevirmem. Mantıklı değil tabi. Sen de kabul ediyorsun ama bir biçimde bunun sana engel olmasına engel olamıyorsun. 'Ne yapsan kârdır'ı anladığın zaman hayat ve işler kolaylaşıyor. Önce bir paragraf bile çevirmek zor geliyordu. Zaten bitmeyecekti, zaten hayatta bugün 5 sayfa çevirmeyi başaramazdım vs. Kendimi en azından bir paragraf çevirmenin bile bir iş olduğuna ikna etmem kolay olmadı. Bir paragraf bir paragraftır... Devamı geldi.
Bütün hayatının çeviriye endeksli gitmek zorunda olmadığını idrak etmen gerekiyor bir de. 'Çeviri yapmam lazım' ifadesi bunun istediğinde başından kalkabileceğin, yarıda bırakabileceğin, biraz erteleyebileceğin bir iş olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Böyle bir baskı üzerinde olmadığında iş yapmak kolaylaşıyor. Daha bir istekle oturuyorsun her defasında çevirinin başına. Misal bu çeviri aslında geçen haftasonu bitebilirdi. Ani bir dürtüyle İstanbul'a gitme kararı almasaydım.
Gelelim işin haz boyutuna. Uzun zaman var ki bunu unutmuşum. Oysa üzerinde adım yazmadığı hâlde çevirdiğim ilk kitabı rafta gördüğümde yaşadığım sevinci anlatamam. Sonra bir de üzerinde adım yazanları gördüm ki onun verdiği haz tarif edilmezdi. tuhaf meslek çevirmenlik. Ben birçok nedenle çok kafa yoruyorum, yormak zorundayım bu işe. Sonuçta vardığım kanı şu ki kim ne derse desin, işin içinde mutlaka bir yaratıcılık ve bir sahiplenme durumu var. Yazar nasıl yazdığını sahipleniyor ve onun yaratıcısı oluyorsa, çeviri kitabın çevrilen dildeki sahibi ve yaratıcısı da çevirmen oluyor. İyi bir çevirmen olmanın hazzı da sırrı da burada gizli sanırım. Çeviri sürecinde çok söylendim, dır dır ettim ama şu anda içim kıpır kıpır. Yapmayacağım bir daha, diye büyük büyük sözler bile ettim ama şimdi bundan sonra ne çevirsem diye bakınıyor gözlerim.
Velhasıl açıkça belli oldu ki ben bu işten ömür boyu kurtulamayacağım. Bundan sonra kendime sonu yazılacak başka hikâyeler arayıp bulacağım.