izleniyoruz

Wednesday, October 21, 2009

Biblo

Önce başı gövdeden ayırdı. Ardından sırasıyla kolları ve bacakları gövdeye bağlayan kasları kesti. Onları da gövdeden ayırınca geriye dikdörtgenimsi bir form kaldı. Önce kesik başın geride bıraktığı boşluktan sol kola doğru, sonra yine aynı boşluktan başlayıp sağ kola doğru kesti. Dikdörtgenimsi formun iki yanına derin iki yarık açtı. Yarıklarla birlikte ortaya çıkan kaburgaları özel bir testere ile yatay olarak biçti. Başın olması gereken boşluktan tutarak elleriyle gövdenin alt ve üst kısımlarını birbirinden ayırdı. İç organlar ortaya döküldü, kalp, akciğer, dalak, bağırsaklar... Bu kan deryası içine ellerini daldırdı. Bütün o iç organların, damar ve kas yığınlarının altında aradığını buldu. Biraz önce parçalarına ayırdığı vücudun küçük bir prototipiydi bu. Bu minyatür bedeni eline aldı. Islak bir bezle üzerindeki kanı temizledi. Alt ve üst kirpiklerinin birleştiği noktalardan neşterle bir kesik atarak kapalı göz kapaklarını açtı. Hafif kaymış durumdaki gözlerini eliyle düzelti. Gözlerine dimdik, delici bir bakış yerleştirdi. Hiç ayrılmayacakmış gibi sımsıkı kapalı duran dudaklarının arasına da aynı neşterle bir çizgi çizdi. Dudaklarına, bakanın için ısıtan bir tebessüm yerleştirdi, hatta aradan hafifçe dişlerinin görünmesine izin verdi. Otursun mu, dikilsin mi karar verememişti. Sonra bütün güzelliğinin her an görülebilmesi için dikilmesine karar verdi. Bacaklarını rahatça ayakta durabileceği biçime soktu. Kollarını iki yanına sallandırdı. Sonra sertleşip ebedi halini alması için minyatür bedeni masasının üstüne bıraktı. Bu arada biraz önce dağıttıklarını toplamaya başladı. Getirdiği büyük çöp poşetine başı, kolları, bacakları ve gövdeden arda kalanı doldurdu. Etrafa sıçrayan kan damlalarını sildi. İşini bitirip masanın başına döndüğünde minyatür bedenin istediği biçimde sertleştiğini gördü. Şimdi buna bir yer bulmak gerekti. Odanın içine şöyle bir göz gezdirdi: Çalışma masası, kitap, masa lambası, ikinci masa, kitap, kitap, masanın üzerinde duran pano, önünde kitap, kitap, kitap, sandık, üzerinde asılmayı bekleyen tablolar, hasır sepet, ıvır zıvır, kitap, kitap, kitap, köşedeki raf, oradan buradan alınan hatıra eşyalar, çerçeveler, fotoğraflar, hemen altında yerden rafa kadar... Nereye koyacağını bulmuştu, içi huzur doldu.

No comments:

Post a Comment

Söyle, içinde kalmasın.