izleniyoruz

Sunday, May 9, 2010

Bir şey söyle!

"Anneler günün kutlu olsun!"

Ses yok.

Elimde bir demet karanfil. Mor. Adettendir, dedik, kalktık geldik. Geldiğimizden beri oturuyoruz yanı başında, dönüp şöyle yan gözle bile bakmadı. E, bekle bekle nereye kadar. İnsan sinirleniyor bir yerde. Anne, demiş, saygı duymuşuz, böyle mübarek bir günde (mübarek derken? neyse...) kalkmış ayağına kadar gelmişiz. Tamam, pasta börekle (kaldı ki çok güzel su böreği açar aslında ama, inat işte. O tuttu mu oklavayı anca kafana yersin), vaveyla ile karşıla demiyoruz ama insan yerinden şöyle bir kımıldar. Yarım ağız bir merhaba ile olacak iş mi bu? Nuh diyor, peygamber demiyor. Ağzını bıçak açmadan öylece oturuyor.

La havle çekip ben başlıyorum anlatmaya. Konuş, konuş, anlat, anlat... Bitmiyor. Ne çok anlatacağım varmış. Baktım bizimkinde hâlâ ses yok, sinirlendim artık. Eh, sen bilirsin, deyip kalktım.

Karanfilleri kucağına bıraktım. Aynı tepkisizlik... 19 yıl oldu, aynı tepkisizlik. Bir şey söyle be anne!

Friday, May 7, 2010

Teknolojide son nokta!

Ben görmeyeli, ki görmeyeli de fazla olmadı aslında en son 2009 Mart'ta görmüştüm, cenaze teknolojisi çok gelişmiş. İki gün önce cenaze vesilesi ile memlekete gittim, ki son bir buçuk yılda memlekete dört gidişimden üçü cenaze vesilesiyle olmuştur. Kader kısmet vs. Neyse efendim, sabahın 6.30unda otobüsten indik. Cenaze evine girdik. Bildik bir manzara, sabaha kadar uyumamış hane halkı. Gözler kırmızı, nemli ve hüzünlü. Göz altları çökük ve mor. Sabah yoldan gelecekler için kahvaltı sofrası hazırlanmış, taze demlenen çayın kokusu içeriyi sarmış. Çok tanıdık, çok bildik, çok alışıldık bir durum benim için. Hani neredeyse ev dediğin böyle olurmuş gibi.

Rahmetliyi bir odaya yatırmışlar. Öyle olur. Cenaze bir geceyi evinde geçirir. Bir iki sebebi vardır bunun. Uzaktan gelecekler olabilir. Onlar beklenir. Yahut amcamın babaannem öldüğünde söylediği gibi ölen bir gece daha misafir edilmek istenir evinde. Gece nöbet bekler başında sevdikleri. O gece evin ışıkları hiç sönmez. Sırayla uyur uyuyanlar, huzursuz bir halet-i ruhiye ile. Cenaze odanın ortasına boylu boyunca uzanmış. Üzerine beyaz bir çarşaf örtülmüş. Üstünde bir bıçak... Şişmesin diye. Bir de tabii buz torbaları olur. Çarşafın altından bedenin yanına yerleştirilir. Soğuk tutsun diye.

Bu defa da benzer bir manzara aradım. Lakin bulamadım efendim. Ezberi bozulmuş çocuk gibi oldum. Odaya girdim, kocaman metal bir sandık beni karşıladı. Bu ne! Cenaze muhafaza kutusu. Yeni icadımız. Cenazeyi içine yerleştiriyorsun, fişini takıyorsun, anında eksi 10 derece, üstelik deep-freeze. Kar buz yapmıyor. Buz bulma çilesine son. Mucidi meftanın sevenlerini de düşünmüş. Kutunun baş tarafına bir de pencere yerleştirmiş. Kapağı açmadan yüzünü görme kolaylığı. Dahiyane.

Benim hissiyatım: Allah belanızı versin...